Türkiye’de anayasacılık hareketinin başladığı 19. yüzyılda,
anayasadan söz edildiğinde, “devlet iktidarının kuruluş ve işleyişinin hukukla sınırlı bir düzene bağlanması“ akla geliyordu. İktidarın sınırlanmasının amacı ise, “yönetilenlerin hak ve özgürlüklerini güvenceye almaktı“. 20. yüzyılın ilk yarısında güçlenen otoriter ve totaliter sistemlerde, anayasacılık önemli bir anlam kaybına uğradı. Dönemin komünist ve faşist rejimlerinde, iktidar partilerinin ideolojik amaçlarının gerçekleşmesi, hak ve özgürlüklerden daha önemliydi. Bu
nedenle anayasaların, iktidarı sınırlama ve özgürlükleri koruma işlevi ikinci plana düştü.
20. yüzyılın ilk yarısında, tarihinin en köklü değişimini
gerçekleştiren Türkiye, önce geleneksel monarşiden meşrutiyete, daha sonra da meşruti monarşiden cumhuriyete geçti. Savaş sonrasının olağanüstü şartlarında kurulan cumhuriyet, Batı’da egemen olan totaliter sistemlerin de etkisiyle, tek partili siyasi rejim olarak doğdu. Tek parti yönetimi, döneminde etkili olan faşist ve komünist rejimlerde olduğu gibi, iktidar partisinin ideolojisini anayasaya dâhil ederek, devletin resmi ideolojisi haline getirdi.
1946’da çok partili hayata geçilirken, tek parti yönetiminin
ideolojik dayanağını oluşturan anayasa hükümleri değiştirilmedi. Çok partili dönemde ise, seçimle gelen siyasi iktidarların, tek parti ideolojisinin dışına çıkma girişimleri darbelerle bastırıldı. Askeri darbe ürünü olan 1961 ve 1982 Anayasaları, asker ve sivil bürokrasinin siyasi hayat üzerindeki vesayetini kalıcı hale getirdi. Ordu ile yüksek yargı ittifakının darbe tehdidi altında ezilen Türk demokrasisi, 20. yüzyılda askeri vesayetten ve tek parti ideolojisinden arındırılmış, sivil bir anayasa yapmayı başaramadı.
1982 Anayasası, yürürlüğe girdiğinde, düşünce, inanç,
örgütlenme ve siyasete katılma özgürlüklerini sınırlayan otoriter
hükümleriyle, Türkiye’nin demokratik kazanımları için tehdit
oluşturuyordu. Neyse ki, ilk haliyle fazla destek bulamayan Anayasa, henüz darbeyi yapan generaller yönetimdeyken değiştirilmeye başlandı. 1987’den itibaren, ağırlıklı olarak, Avrupa Birliği kriterlerine uyum sağlamak amacıyla, 18 değişiklik paketi yürürlüğe girdi. Değişiklik paketlerinde, anayasanın demokratik hak ve özgürlükleri tehdit eden hükümlerinin çoğu yeniden yazıldı; üçte ikisi yenilenen ve sistematiği bozulan anayasa, dil ve anlatım bakımından
tam bir yamalı bohça haline geldi.
Siviller tarafından hazırlanan, demokratik ve özgürlükçü bir
anayasa yapılması konusunda, çeyrek asrı aşan yoğun tartışmaların ardından, nihayet 2012’nin başlarında TBMM’de “Anayasa Uzlaşma Komisyonu“ oluşturuldu. TBMM’de grubu bulunan partilerin eşit olarak temsil edildiği Komisyon, uzun bir hazırlık döneminin ardından yeni anayasayı yazmaya başladı. Böylece Türkiye’de ilk olarak, Parlamentoda olağan yasama süreçleri işletilerek anayasa hazırlamanın önü açıldı. Çeyrek asrı aşan “sivil ve demokratik“ anayasa tartışmalarının her aşamasında yer alan bir akademisyen olarak, ben de anayasa hazırlama çalışmalarına, bu kitabı yazarak katılmayı uygun buldum.
Kitapta, “anayasa kavramı“ açıklandıktan sonra, anayasacılık
hareketinin anlamına uygun olarak hazırlanan demokratik bir
anayasada düzenlenen, “devlet“, “hükümet“, “demokrasi“, “siyasi parti“, “seçim“, “hak ve hürriyet“ konuları incelendi. İncelenen kavramların kökeni, gelişimi, anayasal anlamı, başlıca anayasalarda ve Türk Anayasalarında düzenlenme biçimleri karşılaştırmalı olarak açıklandı. Her bir kavramın, bağımsız olarak okunabileceği dikkate alınarak, bölümlerin sonuna Türkçe ve İngilizceden seçilen kaynakça eklendi. Hem öğrencilerinin ders kitabı ihtiyacını karşılayacak, hem de anayasa tartışmalarına ilgi duyan genel okura yararlı olacak boyutta kısa ve kolay anlaşılır bir metin ortaya konmaya çalışıldı.
Kitabın anayasa sorunlarımızın doğru anlaşılmasına katkı sağlamasını dilerim.
(Önsöz’den)
Kitabın Özellikleri
Basım Dili | Türkçe |
Sayfa Sayısı | 388 |
Kapak Türü | Karton Kapak |
Kağıt Türü | 1. Hamur |
Basım Tarihi | Ocak 2013 |
Basım Yeri | İstanbul |
En / Boy | 16,00 / 24,00 cm. |